29 Ocak 2018 Pazartesi

Söyleşi: Müzeyyen Kekeçoğlu, Söz Şehri dergisi için Vildan Poyraz Coşkun ile konuştu

Müzeyyen Kekeçoğlu, Söz Şehri dergisi için
Vildan Poyraz Coşkun ile konuştu. (Ocak 2018)

Sevgili Vildan hocam. Siz yazar, şair, öğretmen, radyocu ve en önemlisi anne olarak hayatın her yerindesiniz. Hayatın her yerinde olmak toplumun bir şekilde de olsa nabzını tutuyorsunuzdur. Sivaslı olmadığınızı biliyoruz. Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Öncelikle bu nazik davetiniz için teşekkür etmek istiyorum size.  Evet Sivaslı değilim. Aslen Artvinliyim.  Çocukluğum Ankara’da, lise ve sonraki yıllarım Bursa’da geçti.  Yedi yıl önce bu güzel şehrinizde yaşayan güzel bir yürekle evlendim ve burada yaşamımı sürdürüyorum.

Sivas'ı çok sevdiğinizi biliyoruz ve yarı Sivaslıyım diyorsunuz. Hocam bu kadar farklı kültürün içinde yaşamak size neler kazandırdı?

Evet yarı Sivaslıyım diyordum ama bir rivayete göre beş yıldan sonra tam Sivaslı olunuyormuş. Ben tam kısmını geçtiğime göre gardaş sayılırım artık. Sorunuza gelince; bazı insana farklı kültürlerde yaşamak can sıkıcı hatta eziyet gibi gelse de yapı itibarıyla böyle hisseden bir insan değilim çok şükür. Farklılıklar her zaman bana apayrı dünyaların kapılarını aralamıştır. Hiçbir yaşımda bu kapılardan korkarak ya da endişelenerek geçmemişimdir. Sivas, hayatın bana araladığı kapılardan biridir. Bunları şehrin bana kattıklarını düşünerek söylüyorum tabii ki.  

Hocam, biz kısa söyleşimizde dergimizin dosya konusu olan güven’i enine boyuna konuşmak istiyoruz. Sohbetimize sizce güven nedir diyerek başlamak istiyorum?

Güven… Ne çok dile gelmek ister bu tek kelime. Bazen acı dolu bazen gurur dolu sözleri vardır söyleyecek. Geçen süre içerisinde ne çok yaşanmışlıkların öznesi yüklemi olmuştur kim bilir?
İnsanoğlu ilk güven duygusuyla anne karnında tanışır aslında. Kendisi için güvenli sayılan o ortamdan çıkmak istemez bir rivayete göre. Dışarıda kendisini koruyacak melekleri olduğuna inandırılsa da dünyaya geldiğinde kendisine güven veren bağın kesilmesiyle birlikte koparır yaygarayı. Ta ki söylenen meleğin kokusunu ve sesini tekrar duyana kadar.


Anne midir o melek?

Kesinlikle evet diyebilirim. Kokusuna kurban olduğum annem. Rabbimin bana verdiği meleğim. Ne çok güven verdi bana. Dağ gibi arkamızda hissettiğim babam. Güvenmeyi güvenebilmeyi onlar öğretti bana ve böylesine güven veren bir ocaktan her türlü olumsuzlukta bile dimdik ayakta kalabilen ben.

Her zorlukta dimdik ayakta durabildiğinize göre özgüveniniz de yüksek diyebiliriz. Peki, hocam güvenle özgüvenin arasında bir bağ var mı?

İnsanın kendisine olan güveniyle alakalı mıdır bilmem ama etrafıma hep güven duyarak baktım. Nasıl bakarsan öyle görürsün derler ya tam da öyle oldu. Şansım yaver gitmiş olabilir de. Bu duygunun yoğunluğu ile atıldım hayata. İnsanın kendine olan güveni, büyük işlere girişmenin ilk şartıdır aslında.  Büyük işleri hayal ettiren, adım attıran, yürütülmesi için muazzam çabalar verdiren insandaki hep o duygudur. Başarı bu noktada kaçınılmaz olur çoğu zaman.

Günümüzde gün geçtikçe güvensizlik artıyor. Bu durumu yorumlayabilir misiniz?

Evet, çağın birçok hastalığından biri de güvensizliktir. Çok daha uç noktada bir şey söyleyeyim sizlere; güvensizlik tedbir amaçlı kuşanılan bir kalkandır kimilerine göre. Bu hastalıklı hal, akabinde başarısızlıkları, ardından yıkımları ve kaçınılmaz büyük mutsuzlukları beraberinde taşır.


Eskileri çok özler olduk. Neden özleriz eski günlerimizi?

Çok haklısınız Müzeyyen Hanım. Yokluklar, sıradanlıklar neden özlenir ki? Alamadığımız giysilerin, aklımızda kalan oyuncakların, çok isteyip de yiyemediğimiz çikolataların yılları neden aranır ki?

Ucu açık sorular bunlar. Tüm eksikliklerimize rağmen küçük topluluklarda, güvenli ilişkiler örerek büyümenin hazzını yaşadığımızdan olabilir mi? Şimdilerimize baktığımda, çocuklarımızın böylesi mutlulukları yakalayamamalarına üzülüyorum açıkçası.
Güven duyulan küçük guruplardan uzaklaşıp, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, büyük insan guruplarında yaşamanın getirdiği tedirginlikleri hiç duymuyorum demek mümkün değil. H. Truman’ın dediği gibi tilkiler kümesleri iyi tanıyor diye kümese bekçi yapılırsa tüm bu olumsuz sonuçlar derinden yaşanır. Sosyalliğimiz içerisinde güvendiğimiz dağlara karlar yağabiliyor. Bunlar belki de yaşam içerisinde çok daha güçlü olmamıza vesile oluyor. Yaşarken öğrenmek böyle bir şey işte.

Cümlelerinizin içerisinde birkaç kez küçük gruplardan bahsettiniz. Küçük gruplardan kastınız?

Küçük gruplar derken en basit haliyle köy topluluklarından bahsediyorum. Nasıl ki çekirdek aileler var, çekirdek gruba en güzel örnek köy yaşantılarıdır bence. Zamanın amansız akışını durduramayıp, köyden çıkıp şehirli olma arzumuza yenik düştük bir şekilde.  Köyde büyüyen gelişen güven,  şehirde değersizleşmenin acılarını yaşatır insana. 

Bir ebeveyn olarak şehirlerde ve metropollerde büyütmeye çalıştığımız çocuklarımıza güveni nasıl aşılamalıyız?

Güvenin sahip çıkılmadığı ortamlarda çocuklarımıza bu elzem duyguyu vermek zor oluyor tabii ki.  Güven yerine “aman sakın kimseye güvenme!” diye yolcu edilen çocuklar, gençler çeşitli vesilelerle bir araya geldiklerinde birbirlerine nasıl bakarlar hiç düşündünüz mü?  Böyle bir bakış açısıyla büyüyen genç, en çok güvenmesi gereken eşini nasıl bulabilir ki? Güvenden uzak oluşturulan ailelerin kısa ömürlü olmasına şaşırmamak gerek. Ya da büyük emekler verilerek gelinen iş hayatında, aynı ortamdaki iş arkadaşına, ortağına nasıl güvensin ki? En çok güvendikleri anne babaları ne demişti hani “aman sakın kimseye güvenme.”


Anne babalar bunu en çok çocuklarını korumak için yapıyorlar ama hocam.

Çocuklarımızı yetiştirirken iyi sanarak ne çok yanlışlar yaparız bilmeden, istemeden. Bunlardan biridir işte her şekilde güvensizliği aşılamak. Ailesi tarafından böyle yetiştirilen her bireyin yalnızlaşması kaçınılmaz olur. Yalnız insan ise sosyalleşemeyen insandır. Her başarılı insanın arkasında birçok etken vardır ama kendisine olan güven her şeyin önündedir diyebilirim.

Güven değince aklınıza ilk gelen sevgili hocam?

Tabii ki yaradana güvendir ilk akla gelen.
Ne güzeldir yaradana sorgusuz sualsiz güvenmek dimi?
Ne güzeldir Muhammedül Emin’in (sav) ümmeti olmak. Onun gibi çevremizde güvenilir kişi olarak anılmak bu kısacık ömrümüzde geride bırakılan en büyük onur olsa gerek.

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz hocam.


Vildan Poyraz Coşkun - Müzeyyen Kekeçoğlu
Söz Şehri Dergisi, Sayı 11  / Ekim Kasım Aralık 2017
Sivas Söz Şehri Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder